3 Ağustos 2010 Salı

İlhan-ı Aşk

Hangimiz senli benli hangimiz sizli bizli
Bir koridor esrarengiz yaşıyoruz gizli gizli
Hangimiz yapayalnız hangimiz çoluk çocuk
Hangimizin bakışları daha sıcak, daha soğuk
Hangimiz uyuyoruz hangimiz duyuyoruz
Deniz derin, gökler mavi hangimiz uçuyoruz
Hangimiz arıyoruz hangimiz sarıyoruz
Hayat bir yol ve bir ışık hangimiz kalıyoruz
Hangimiz veriyoruz hangimiz seviyoruz
Bir koridor sonu baştan hangimiz giriyoruz
Ve hangi söz daha doğru hangi göz daha içten
Hangi üzüm daha tatlı daha buruk sevgimizden
Ve hangi söz daha doğru hangi göz daha içten
Hangi üzüm daha tatlı daha buruk sevgimizden

Bahar çiçeklerini sunar gözünün bahçelerine
Yaz sıcak bir dokunuştur vücuduna
Güz gelir dünya buruşur mu ne
Karlar yağar başına kışın
Zaman geç olmasın
Başlamadan ötmeye gece kuşları
Ses ver gündüz gözüyle
Çünkü ben sana herşeyi sunuyorum
Dört mevsimi ve bilmediklerini
Dışarı çık sana çarpılıp sana bölünen
Parçalarımı bulacaksın çiçek tozlarında
Dokularına sineceğim sımsıcak
Ayağının altında kıtırdayan yaprak benim
Ve başının üstünde direniyorum düşmemek için
Sana ben herşeyi sunuyorum
Bilmediğin diyarlarda tanıdık dostların var
Onlardan selam getiriyorum
Kaçırdığın kuşun kanadındayım
Ve bilmeden ne olduğumu
Kafese kapatmaya çalıştığın
Sana ben herşeyi sunuyorum
Tüm zamansızlıkları içinde sevginin
Sana “İlhan-ı Aşk” ediyorum

23 Temmuz 2010 Cuma

Bana Bi Koca Lazım...

Evlenmek istiyorum, ciddi ciddi hemde...
Bir kocam olsun istiyorum; sabah 9 akşam 5 çalıştığım bir işim olsun... Akşam kocamı görmek için koşarak hatta uçarak eve gideyim, hemen yemekler yapıp onun gelmesini pencerede bekleyeyim... Onu görür görmez köşeden dönerken her akşam aynı heycanı yaşayayım...
Kutu gibi minnacık bi evimiz olsun eşyalarımız ucuz ama şirin olsun... evde eski bir pikap olsun, ve sürekli pink floyd ve Portishead fonda dursun... Evin en güzel yeri mutfak olsun, buzdolabının üzerinde bizim resimlerimiz dolu olsun... çocuk odası hazırda bulunsun... Salonun bir köşesi eski film yıldızlarının (charlie chaplin, Marilyn Monroe, greys kelly vs vs..) siyah çerçeveli resimleriyle döşensin, diğer köşesinde de eskitme ahşaptan bir kitaplık dursun....garip gurup kokulu mumlar, tütsüler yakalım...yaz geceleri için kocaman bir balkon olsun içide çiçek bahçesi gibi olsun, Birlikte televizyonda haberleri izleyelim saçma sapan yorumlar yapalım, sana süprizim var desin; dvd çıkarsın montunun cebinden.. mandalina ve cipsle birlikte sarmaş dolaş izleyelim, ben ağlayayım o bana gülsün... Sonra pes oynayalım uyuyana kadar ona tur bindireyim kızsın kudursun mızıkçılık yapsın, haftasonu sana gösterecem diyip fişini çeksin...yatmadan önce gelecek ay bana o istediğim çizmeleri alabileceğimi söylesin şart olarakta 4 gün boyunca kızartma yapmamı istesin...
Sabah işe giderken kahvaltısını hazırlayayım o uyansın ama uyumuş numarası yapsın, öperek uyandırayım şımarsın, çok şımarsın hemde çocuklaşsın gülüşsün sabahları sinirli olmasın... Sonra gömleğimin üst düğmesi yüzünden tartışalım o kapasın ben açayım uzlaşmaya varamayınca gömleğin bana hiç yakışmadığını söyleyip kafamı karıştırsın... arabayı kim kullanacak diye tartışalım günlere bölelim ve ikinci bir araba şart diyip ooff off çekelim...
Akşam yemeğe gidelim mi diye arabada başının etini yiyeyim, hiç dışarı çıkarmıyosun beni diye nazlanayım, oda karşılık olarak akşam annesine yemeğe götüreceğine söz versin surat asayım ama akşam yemek yapmaktan kurtulduğum içinde kurnazca gülümseyeyim..
Akşam yemekte torun istesinler bizden daha erken diyeyim gıcıklıklarına oysa hepsinden çok ben isteyeyim, kayınvalidemden yemek tarifleri alayım, kocam babasıyla tavla oynasın, görümcemle dedikodu yapayım, kahve falı bakayım, arada köşede bucakta kocamı sıkıştırayım orasını burasını gizli gizli mıncıklayayım... çocuk gibi utansın annesi görecek diye... çok geç oldu diyerek kalkalım kayınvalidemin bize nerdeyse bir haftalık verdiği yiyeceklerle...
Diğer günkü maçı izlemek için arkadaşlarını eve davet ettiğini söylesin, kızayım hemen şantaj yapayım.. "madem öyleee o zaman bende o montu alacam" diyerek kapitalist düzenin gelini olarak gözlerine sinsi sinsi bakayım, gülümsesin, çok güzel gülümsesin hatta takılı kalayım dudağındaki kıvrıma arabada onu izlerken uyuyakalayım beni kucağına alarak eve çıkarsın şımarayım, ona çok aşık olayım her geçen gün daha da aşık.. herşeyini ezbere bileyim belindeki doğum lekesinden karabibere alerjisine kadar, o, ben olsun, bende o... karmakarışık olalım, her kavganın sonunda kahkahayla birbirimize bakalım...
Evlenmek istiyorum yaşım geldi diye heralde hiç aşk acısı çekmemiş, sanki onca şeyi yaşamamış gibi davranıp herşeyi bir kalemde silip evlenmek istiyorum, anne olmak istiyorum nazlanmak, birine ait olmak, güvende olmak, sevilmek, kavga etmek, bekarlığımı özlemek, şu yaşadıklarımı unutmak istiyorum....

22 Temmuz 2010 Perşembe

Ben Çok Kötü Bir Kadınım...


"Mucizem" olarak adlandırdığım birini üzmekten neden imtina etmediğimi anlamış değilim. Bu adam benim çok değerli, onu kaybetmeyi göze alamıyorum, onsuz bir yaşam istemiyorum bile... Bu kadar arabesk düşünceleri bana aşılamış olmasına rağmen, neden kendime söyleyebildiğim gerçekleri ona söylemekten bu kadar acizim? Sanırım hep şu lanet gururum yüzünden...
Aslında ona kızmam gerekiyor, çünkü benden habersiz bana özel olan bir şeyi kurcaladı; yani bloğumu. İnternetin sık kullanılanlarına eklemek belki abukçaydı ama son derece üşengeç ve eringen bir varlık olduğum için her seferinde mail adresimi ve passwordumu girmek istemedim açıkçası. Akşam saatlerinde gelen bir smsle çakozladıysam da durumu, artık herşey için çok geçti.
- Sana birşey diyeceğim ama kızma.
- Buyur.
- Senin iznin olmadan sana ait olan birşeyi okudum.
- Neyi okudun ?!!!
- Evlilikle ilgili olan düşüncelerini...
- Neden okudun ?!!!
- Tamamen tesadüfi bir şekilde gördüm zaten. En başta sana ait olmadığını sandım ama devam ettikçe bu cümleleri senden başka kimsenin kullanamayacağını fark ettim. Ayrıca seni çok iyi tanıyorum ve benden önceki ilişkilerini biliyorum.
- Peki, sonuç ???
- Her hangi bir sonucu yok. Artık ne düşündüğünü daha iyi anlamış oldum. Bana açıkça söyleyemesen de günlüğün seni anlamamda çok yardımcı oldu.
- Ama yanlış anladın.
- Ne gibi? Ben farklı olduğumu sanıyordum. Beni öncekilerle bir tutuyormuşsun. Mukayesede bulunduğum zaman, kendin kızardın 'saçmalama' diye. Neyi yanlış anlamışım?
- Evet, senin de öncekiler gibi olmanı istiyorum ama onlar gibi bitip gitmeni değil...
- Anlamadım?
- Bence gayet iyi anladın :)
- Daha bugün konuşmuştuk seninle bu konuyu ve ben seni her hangi bir şey için zorlamamaya karar verdim.
Ve buna benzer daha bir sürü mesajlar... Şimdi asıl sorunum, yıkılan bu güveni nasıl yeniden tazeleyeceğim? Sanırım bunun bir yolu yok. Galiba bizim ilişkimizde pisi pisine biten aşklar çöplüğündeki yerini almaya hazırlanıyor. Ama bu şekilde bitemez, bitmemeli... Yapabileceğim bir şeyler olmalı, olmak zorunda... Bu gidişe bir dur demeliyim. Aksi takdirde hayatımın aşkı avuçlarımın arasından kayıp gidecek...

16 Temmuz 2010 Cuma

Sıkılmaya Başladım !!!


Çıldırmak üzereyim... Neden her ilişkinin sonu evlilikle bitmek zorunda? Ya da neden insanlar ilişkilerinde sürekli yarına dair planlar yapma ihtiyacı duyuyorlar? İkimizde keyfimize baksak, canımızın sıkıldığı yerde sepetimizi kolumuza takıp gitsek olmuyor mu?

Zaten kendi cinsimden şüphe ediyorum; üstüne bir de bu evlilik meraklısı erkekler gelince hepten zıvanadan çıkıyorum. Benim bildiğim, kız sıkıştırır erkeği " ne zaman evleniyoruz, ailenle beni ne zaman tanıştıracaksın v.b. v.b." Ama nedense, benim lanet olası olmayan şansımdan mıdır nedir; toplasan 4 tane ilişkim doğru düzgün (tek gecelik ve belli bir amaç için olanları yazmıyorum) dördünde de hep böyle kıstırma gördüm karşı taraftan.

Yeter ama artık! Sırf kadın olmam evlilik meraklısı aptal kızlarla bir tutulmama neden oluyor. Ki ben, evliliğin değil semtine bulunduğu güneş sistemine yaklaşan bir insan değilim. Umut etmekten başka çarem kalmadı sanırsam. Bu dış baskılara biraz daha dayanabilirsem (en azından 30 yaşıma kadar) böyle bir ilişkim olsun diye alıcılarımı her zaman açık tutacağım...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Sadece Ben mi Yanılıyorum?

Kendimi bildim bileli, sürekli bir didişmenin içinde büyüdüğüm için bazı kavramlar, benim için çok fazla geçerlilik arz etmiyor. Mesela Tanrı kavramına oldum olası bir anlam yükleyemedim. Nedir, ne değildir; en ufak bir fikrim bile yok. O çok fazla söz edilen adalet kavramından dahi bihaberim. Adil olduğunu da düşünmüyorum ama neyse...
Derler ki "Başını kumdan çıkarıp, bir kere etrafına baksan hakikatli inananlardan olacaksın." İnananlardan olmak isteyen kim? Bunu soran yok! Kendisi ona inanmam için kılını bile kıpırdatmazken, ben inanmak için tonlarca sebep mi yaratacağım kendime? Saçma!!!